Hürriyet

20 Aralık 2011 Salı

Crossfit: Fitness'ta yeni bir çağ

Fitness'ta yeni bir dönem
CROSSFIT
Crossfit Nedir ?
CrossFit genel güç ve kondisyon programıdır. CrossFit tanımlanmış 10 temel fiziksel özelliğin gelişimini hedefler. Bu özellikler, Kardiyovasküler dayanıklılık, iş yapabilme kapasitesi, güç, esneklik, patlayıcı kuvvet, hız, koordinasyon, çeviklik, denge, vücut kontrolü olarak sıralanır. CrossFit antremanları tek bir bölgeyi izole çalıştırmayı değil, birden fazla eklemin dahil olduğu ve bir çok ana kas grubunun harekete katıldığı fonksiyonel  hareketlerle bütün vücudu dengeli çalıştırmayı hedefler. CrossFit metodunun kullandığı hareketler, olimpik halter tekniklerinin, temel jimnastik hareketlerinin ve atletizmin birleşmesiyle oluşmuştur. Antremanlar rutinden uzak, her gün değişen, her sınıfta katılımcılarını en iyisini yapabilmeleri için motive eden, katılımcının deneyim ve fitness seviyesinden bağımsız olarak herkese uygun olan egzersizlerden oluşur. Şehirdeki tipik spor salonlarında, egzersiz programları izole çalışma dediğimiz tek bölgeyi hedefleyen hareketlerden ve koşu bandı gibi makinalarda uzun süren aerobik çalışmalardan ibarettir ve bu programların insanı yüksek fitness seviyelerine taşıyacağı kabul görmüştür. CrossFit ise izolasyon hareketlerinin tersine çoklu eklem ve kas gruplarını çalıştıran kısa süreli ve yoğunluğu yüksek olan antremanlara odaklanır. CrossFit, spor takımları, amaör/profesyonel sporcuların kulladığı antreman bilimini, sporcu olsun olmasın her insana uygulayarak, fitness seviyesini arttırmayı hedefler. CrossFit genel antreman bilgisine dayalı olan bilimsel dayanaklar üzerine inşa edilmiştir, buna rağmen ne yazık ki genel geçerli olan kanı, fitness seviyesini yükseltmenin tek yolunun klasik tekniklerden geçtiğidir.

Courtesy of CrossFit Inc.

Dünden bugüne Crossfit
Crossfit; Greg Glassman ve eski eşi Lauren Jenai tarafından kuruldu ve ilk Crossfit salonu 1995 yılında Santa Cruz'da açıldı. Aynı yıl Santa Cruz polis deparmanı Greg'i antrenör olarak tuttu. ABD'de 2005 yılına kadar sayıları 18 olan Crossfit Salonları, 2010 yılında sayısı 1700'e ulaşmıştı ve hızla dünyaya yayıldı, günümüz itibari ile salon sayısı 2000'e ulaşmış bulunmaktadır. Şu anki durumuna göz attığımızda, Crossfit artık bir fitness türü olmaktan çok bir spor dalı olarak görülmeye başlanmıştır. Bunun sebeplerinden bir taneside kendi adını vermiş oldukları "Crossfit Games" yani Crossfit Oyunları. İlk oyunlar 2007 yılında Kuzey Kaliforniya'da 70 sporcunun katılımıyla başlamış olup her yıl farklı eyaletlerde gerçekleşmektedir. Popülerliği arttıkça Crossfit'e olan ilgininde arttığını gören kurucular, oyunları 3 bölüme ayırdılar, bunlar;  Crossfit Açılış Oyunları, Bölgeseler Elemeler ve Crossfit Oyunları. Açılış oyunları 6 hafta sürecek olan online antremanlarla başlıyor burada herhafta belirlenecek olan bir antreman programını bölgenizde bulunan bir Crossfit salonunda Crossfit eğitmenleri eşliğinde uygulamak ya da kendi salonunuzda yapmış olduğunuz antremanı videoya kaydetmeniz gerekmektedir. Bu turda başarılı olanlar, bölgesel elemelere gitmeye hak kazanacaktır. Bu turda dünyanın 17 farklı bölgesinde belirlenecek olan yerlerde bir önceki turda başarılı olan sporcuların iştiraki ile oyunlara katılacak olan sporcular belirlenmektedir. Oyunlar Temmuz ayının sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nda belirlenen eyalette gerçekleşmektedir. Final oyunlarında oyuncular, yalnız bilinen antremanlar değil bunun dışında her sene farklı farklı belirlenen bir antremanıda yapmak zorundalar, bu oyun ile ilgili herhangi bir bilgi yarışma gününe kadar verilmemektedir. Oyunlar sonunda başarılı olan sporcular para ödülünün yanı sıra "Dünyanın En Fit Erkeği" ya da "Dünyanın En Fit Kadını" ünvanına da sahip oluyorlar.

Crossfit 34
Aklınızda ki kuşkuları gidereyim, evet İstanbul'da Crossfit 34 adında bir salon bulunmaktadır. Mehmet Kilimci ve Fırat Tarhan tarafından yakın zaman önce Kozyatağı'nda açıldı. Merak ettim ve bende başladım, uzun zaman sonra kafamda kurduğum spor salonunu bulduğumu fark edince, kendime " sonunda düşlediğim fit bedene ulaştıracak kişileri ve salonu buldum" dedim. Bilinen salonların aksine bu Crossfit34 kesinlikle bugüne kadar uygulanmış ve halen devam etmekte olan spor anlayışını yıkıyor. Binlerce lira para verip gittiğimiz kulüplerin aksine burada internetli koşu bantları, sauna, yüzme havuzu ve bölgesel antreman yapmanızı sağlayan aletler yok! Aksine sağlık topları, jimnastik halkaları, olimpik barlar, atlama ipleri gibi evimizde dahi kullanabileceğimiz türden aletler var. İçeri adımımı atar atmaz görmüş olduğum sahne "budur" demem için yetti ve arttı. 10 kişilik bir grup bayanlı erkekli belli bir antreman programı içerisinde (Buna Crossfit'te WOTD yani Günün Antremanı deniliyor) Fırat hoca ya da Mehmet hocanın eşliğinde zamana karşı bir mücadele veriliyor. Amaç burda, o gün belirlenen hareketleri doğru şekilde yapıp tamamlamak, pes etmek gibi bir şansınız yok! Hedefiniz programı bitirip, bir diğer arkadaşınızında programı tamamlamasına yardım etmeli onu motive etmelisiniz. Kulağa ne kadar hoş geliyor olsa da kötü demiyeceğim zor olan taraflarıda yok değil... Ne gibi dediğinizi duyar gibiyim... Antremanlar aslında 30-40 dakika gibi bir sürede bitiyor fakat antremanı tamamladığınızda sizde bitmiş oluyorsunuz. Çünkü yapılan şeyler gerçekten acı veriyor fakat düşlediğiniz bedene ulaşmanın yolu maalesef diyorum acı çekmeden geçiyor. Kusmayana iyi antreman yapmış gözüyle bakılmıyor önceden söylemesi...  Ama kesinlikle ve kesinlikle bağımlılık yaptığını söyleyebilirim. Bir sonraki antremanı iple çekiyorsunuz. Crossfit'in kurucusu Greg Glassman'ın dediği gibi "Biz sizin antreman olarak yaptığınızı, ısınma hareketleri olarak yapıyoruz." bu sözlerinde ne kadar haklı olduğunu gidince gördüm.  Antremanlara başlamadan önce Eğitim 1-2-3 adını verdikleri programdan geçiyorsunuz bu programda hareketlerin neler olduğu ve ne şekilde yapılacağını öğreniyorsunuz ki şu bir gerçek bir çoğumuz yaptığımız hareketleri bilinçsizce yapmaktayız bunun vücudumuza ne gibi zararlar verebileceğinin farkında değiliz. Eğitimden sonra aylık programda yazan (web sitesinde bulunmaktadır) antremanlardan size uygun olan saati gelip antremanınızı yapıp ayrılıyorsunuz. Bugüne kadar hep bir klişe olarak duyduğumuz " Hayal ettiğiniz vücuda ulaşmak çok yakın, gelin burdayız " gibi lafın gerçek olacağına Crossfit'e başladıktan sonra fark ettim ve bu klişeyi biraz düzelttim " Hayal ettiğiniz vucuda ulaşmak çok yakın ama hiçte kolay değil"...

İlgilenenler web adresine girip bakabilir.

http://www.crossfit34.com

Fit kalın...

M. Sercan Kökel

13 Ekim 2011 Perşembe

Değer misin

Değer misin 

Bu hayatta kaç para edersin
Cevabını düşünürsün
Cevap veremezsin
Çünkü sen değersizsin
Değer vermeyen birisi
Ederinin ne olduğunu, nerden bilsin
Hayata gelmişsin, geldiğin gibi de gitmektesin
Sen hiç sana bahşedilen bu hayata değer vermez misin
Bilmezsin, bilmezsin tabi
Ot gelmiş ot gitmektesin ...

Sercan Kökel

13 Eylül 2011 Salı

Arkadaş

Arkadaş


Arkadasında durabildiğin kadar
Arka çıktığın kadar
Arkanı dönmediğin kadar
Arkanda bırakmadığın kadar
Arkana bakmadığın kadar
Arkadaşınım

Sercan Kökel

6 Eylül 2011 Salı

En İyi Dostum Jack


"Herşeyin bir ilki vardır." bu sözü ne kadar da çok kullanmışızdır kimbilir. Kimi zaman bu ilkler

bize bir daha tadamayacağımız duyguları hissetirirler. "Keşke bir daha olsa..." , "Bir daha

anlatsana şunu, kanka..." tadındadır bu ilkler. Fakat bazıları vardır ki, onlar hep ilk günkü,

ilk andaki gibi, her daim aynı hazzı yaşatırlar.

Sıradan bir akşamüstüydü gene, evde tek başıma bilgisayarımın başında oturuyordum. Fakat

o akşam üzerimden çıkartıp bir kenara fırlatamadığım bir sıkıntı üzerime yük olmuştu. Birden

telefonum çaldı, arayan arkadaşımdı, "Danny gelsene bize, oturur laflarız hem de senle

tanıştırmak istediğim biri var, fakat soru sorma sadece gel" dedi. Bende "Tamam" dedim ve

yola çıktım. Yolda giderken içimi içimi yiyordu. Acaba kimdi bu? O kadar heyecanlıydım ki

parmağımı kapının zilinden çekmeyi dahi unutuvermişim. Kapıda, arkadaşım "Geç geç içeri

hemen" dedi. Bende yavaş yavaş gergin bir şekilde ilerledim ve salona geçtim. Masanın

başında bekliyordu. Bir anda ne olduğunu anlayamadan beni çarptı, büyüledi, kendimden

geçirdi. Belki de on dakika kadar hiç bir şey diyemedim odadakilere... Esmer tenli, çikolata

tadında ki güzel... Kendimi kaybetmiştim, ellerimi ve gözlerimi ondan alamıyordum. Nasıl bu

kadar sert ve bir o kadar da etkileyici olabilirdi. Adını bile sormak aklıma gelmedi, bir ara

arkadaşlarım "Danny, bu Jack" dediler sadece. O an ne olduğu, kimin olduğu umurumda bile

değildi. Sadece ona daha fazla dokunmak ve hissetmek istiyordum. Bedenim ateşe

tapanların, yüz yıllardır sönmeyen ateşi gibi yanıyordu. Başım dönüyor, vakit geçtikçe kendimi

kaybediyordum. Şuursuzca ağzımdan çıkan sözler, yüreğimde kopan fırtına, nefes alıp

verdikçe bedenimi kaplayan ateş... Beni hiç terketmesin ve hep benimle kalsın...

Jack Daniels


Sercan Kökel

Inspired by Jack Daniels

26 Ağustos 2011 Cuma

Zaman da aldatılır

Saat 4.23
Klavye Q'da takılı
Hayat ise F
Her bastığım düşüncenin
Bambaşka bir yansıması
Dokunuyorum
04.26
Hafiften boyunda ağrı
Göz kapakları yüklü
Garip bir homurtu
Karşımdaki de ne
Disko topu
04.28
04.29
04.30
Bir dakika ileri aldım
Aklımca zamanı kandırdım
04.29
Şimdi de geriye aldım
Unuttuğum bir kelime kaldımı
Orda ona baktım
Halen aynı tını
Aynı tıngırtı
04.32
Artık yatma zamanı
04.33
Zzzzzz...

11 Ağustos 2011 Perşembe

Sırtımdaki Ağrı

Sırtımdaki Ağrı

Dolunayı alsam karşıma
Koysam yanı başıma Galata Kulesi'ni
Öbür yanımda duran cami
Fısıldasa ezan, sesini kulağıma
Dayasam birde başımı
Yanı başımda duran Boğaz'a
Diner mi o zaman
Sırtımdaki ağrı acaba...

Sercan








28 Temmuz 2011 Perşembe

LAF KALABALIĞI

LAF KALABALIĞI

Peşi sıra dizdin mi
Alt alta sıralayıp
Sonuna bir kaç yarım kafiye
Bir iki virgül sonuna bir üç nokta
Oldumu sana
Şiir
***
Sadeleşelim
Arada bir de güzelleşelim
Kelimeleri iklimlendirip
Cümlelerin bitki örtüsüyle oynayalım
Ondan sonra alıp karşımıza
Doğanın dengesini bozalım
***
İki tek atıp
Haydariye kaşık çalıp
Kelimeleri Rakı'ya bulayıp
Mangal'da pişireceğini mi sandın
***
Gel sana en iyisi mi güzel bir dörtlük yazayım
Gerisi keyf-e keder ;
*Şarkılar seni söyler
*İçimde bin türlü keder
*İncecikten bir kar yağar
*Rûhumda neş'e hayâle daldım...

Afiyet olsun...

Sercan

Şarkılar seni söyler - Söz : Fakif Özlem
İçimde bin türlü keder -Ümit Yaşar Oğuzcan
İncecikten bir kar yağar - Karacaoğlan
Rûhumda neş'e hayâle daldım- Söz: Neveser Kökdeş

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Phalaenopsis

 PHALAENOPSIS

Phalaenopsis
Senede sadece iki kez gülermiş
Yüzünde sadece iki gamze açarmış
İkiside dudaklarının etrafında
Biri o yanda
Biri bu yanda
Gelemezlermiş isteselerde
Bir araya
Narindir
Özen ister
İlgi ister
Phalaenopsis
Çok fazla üstüne düşersen
Kırılır
Darılır
Açmaz o gamzeler
Gülmez
Uzun uzun somurtur sana
Bıkmadan
Usanmadan
Phalaenopsis
Onu hep canlı görmek istersin
Bilmez misin
O herkese açılmaz
Bilmez misin
Herşeyden etkilenir
Kolay vazgeçer
Phalaenopsis
Arzudur
Tutkudur
Sabırdır
Aşktır
Phalaenopsis
O seni duyar
Görür
İşitir
Bakmak yetmez
Onu onda görmen gerekir
Phalaenopsis
Nazlıdır
Ürkektir
Tadını bilmek gerekir
Phalaenopsis
Kıvrandırır
Süründürür
Onu bilmezsen
Phalaenopsis
Dokunamazsan
Göremezsen
O çürür
Sen
Sen...
Phalaenopsis

Sercan

26 Temmuz 2011 Salı

İki Yüzlü

İKİ YÜZLÜ
Bir hayat giderken
Başka birine ab-ı hayatta rol verilir
Ben hep buna inandım...
Bir yerlerde son nefes verilirken
Hüznün çiziği göz altlarına nakş edilirken
Gözyaşları acıtırken
Yutkunamazsın boğazına düğümlenir
En gerçek sözler
Baktığın gözlerde aynı hissi tadarsın
Bu daha da acıtır
Sevenleri
Bu hayat ne kadar da iki yüzlüdür
Dışardan baktığında çok mecazi
Fakat gerçek anlamındadır...
Başkaları o anda dünyaya göz açmaktadır
İlk nefes
İlk gözyaşı
İlk mutluluk
İlkler kayıt altına alınır
İlkler unutulmaz
Bir bakarsın burda da gözyaşı
Ağır ağır göz pınarlarından taşarak
Süzülür dudaklara
Bir baksan aynaya
Gamzeler oluşturmuştur
Etrafında
Sevenlerin...
Sercan

Tencere 3

Tencere 3
Unuttum onu
Karıştırmayı
Unuttum onu
Ateşin üstünde
Keşke
Dibin tutsaydı
Yanmasaydın
Ben seni öyle de katık ederdim...

Sercan

Tencere 2

Tencere 2
Ne de güzel kokuyor
Üstünde tüten duman
Beni terkettiğin
O boş
O sessiz
Odalara dağılan
Bir anda beni senden uzaklaştıran
Üstünde tutan duman

Sercan

Tencere 1

Tencere 1
Ne mi lazım içerisine
Biraz tuz
Biraz biber
Biraz yeşillik
Bir tutam maydanoz
Bir miktar yağ
Biraz da senden koysam
Sonrada ateşin üstüne koyup
Seni kaynatsam...

Sercan

19 Temmuz 2011 Salı

Işık ve Leke


Işık ve Leke

Zihnimiz lekelenmiş olabilir
Onu aydınlatacak ışığı ararken
Bir taraftan o izleri silmek zorunda hissedebiliriz
Parça parça silinirken
Birden ışık beliriverir
Işığa doğru döneriz
Lekelenmiş her bir hücrenin
Altında kalan enkazı
Kurtarma çabası sarf ederken
Farkında olmadan
Bir el uzanıvermiştir
Uzanırsın
Uzanır
Bırak gitsin
Bırakma der bir ses
Işık tekrar beliriverir
Çığlıklar yükselir
Susarsın
Susmaz
Çoktan lekelenmişsindir...

Sercan Kökel

Inspired by Eternal Sunshine of Spotless Mind

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Acaba


Acaba diyerek kaçımız önümüzden geçip giden hayatları pas geçmişizdir… Kim bilir kaçımız beklentilerimizi başkalarının hayalleri üzerine kurmaya çalışmıştır ya da en arzuladığımız isteklerimizi bile sırf daha da şımarmak adına kaybedip yitirmişizdir… Neden hep daha fazlası ya da neden benim de olmuyor gibi düşüncelerle önümüzden süzülüp giden o değerli zamanı boş yere tüketiriz… Hiç mi anı yaşamak istemedik ya da hep bir adım sonrasını hesap ederek anın tadını çıkarmaktan kendimizi mahrum ettik…  En kıymetli varlıklarımızı bile sırf acaba şöyle acaba böyle yaparsam daha doğru olur diye üzmedik mi… Belki de çoğumuz avucumun içinde diye diye sevdiklerimizi avucumuzdan kaçırmışızdır ve yıllar sonra dönüp geriye keşke yapmasaydım, keşke etmeseydim diye diye arkalarından gözyaşı dökmüşüzdür. Peki neden doğru zaman da doğru karar vermek şansımız varken her şeyi bir anda silip göz arkası ediyoruz niye içimizde biriktirdiğimiz ve bir türlü asmayı başaramadığımız tozlu eşyalarımızı kimseyle paylaşmayı istemiyoruz… Rahatlamak varken ne diye biriktirdiklerimizi yüreğimizde saklayıp kendimize ve nedenini bile bilmeyen başkalarına söylemekten çekiniyoruz… En iyisi bu olmalı demek yerine benim için en uygunu budur deme teveccühünde neden bulunmak istemiyoruz… Her şeyi bizim için çok fazlaysa bu hayatta ya da bunca sorumluluk bana çok ağır geliyor diyorsanız peki ne diye her şeyin en iyisi olmalı şeklinde bir tutum sergiliyoruz…

Acaba istediğimiz şey mutlu olmak mı yoksa yaptığımız kendimizi kandırmak mı...

Sercan

03:53

2 Temmuz 2011 Cumartesi

La Vie en Rose

bakışlarımı düşüren gözler,
dudaklarında kaybolan o gülüş,
işte su katılmamış portresi
ait olduğum kadının.
kollarına aldığında beni,
sessizce bir şeyler fısıldadığında,
ah ne denli pembe görüyorum hayatı.
aşk sözcükleri söylüyor bana,
her zamankinden,
ve bir şeyler oluyor sonra bana.
giriverdi işte kalbime
mutluluğumun ortağı
sebebini bildiğim.
benimsin sen dedi.
bense onun,
yaşam boyu,
söyledi bunu bana, hatta yeminler etti hayatı üstüne.
ve onu gördüğüm ilk andan bu yana
hissediyorum
deli gibi çarpan bu yüreği
hiç bitmeyen aşk gecelerini
yerini bulan yüce bir mutluluk
sorunlar, yaslar, evreler.
mutlu yine de, ölümüne mutlu.
kollarına aldığında beni,
sessizce bir şeyler fısıldadığında,
ah ne denli pembe görüyorum hayatı.
aşk sözcükleri söylüyor bana,
her zamankinden,
ve bir şeyler oluyor sonra bana.
giriverdi işte kalbime
mutluluğumun ortağı
sebebini bildiğim.
benimsin sen dedi.
bense onun,
yaşam boyu,
söyledi bunu bana, hayatı üstüne yeminler etti.
ve onu gördüğüm ilk andan bu yana
hissediyorum
deli gibi çarpan bu yüreği...

Edith Piaf

26 Haziran 2011 Pazar

BambAŞKa

Başkalaştım yine bu akşam
Başkalarının takıldığı anlarda
Ona takılı kaldım
Yelpaze misali ruhumun tozunu alırken
Seyre daldım
Bakakaldım
Tekrar tekrar başa sarıp dinlerken buldum
Kendimi onda…
Karanlık sokaklarda bozuk sokak lambaları gibi
Çatırdayan, tıkırdayan
Köşe başlarındaki tinerci çocuklar gibi
İçime çekilmiş, kendimden geçmiş
Yolun sonundaki karakol misali
Bir gürültü, bir patırtı
Rakının ilk yudumu gibi
Lezzetli ve bir o kadar da sarhoş edici
Karanlığa sıkışmış bir mum misali
Parlayan, aydınlatan
Bir his örttü bu gece kalbimi baştan aşağıya
Korkuyorum üstümden çekmene
Korkuyorum üşümek istemiyorum
Sigaradan saçılan küller gibi
Savrulmaktan, yok olmandan
Bir kandil gibi
Eriyip, sönmenden
Kabrime dökülen sular gibi ruhuma
Akarken damla damla
Islatırken ruhumu, işlerken kemiklerime
Başımda okunan son dua olmanı istiyorum…

Sercan Kökel

04:20

25 Haziran 2011 Cumartesi

Şiir

Şiir
Size bir şiir yazacam
İçinde ne mi olsun istersiniz
İçinde özgürlük olan
İçinde fedakarlık olan
İçinde özveri olan
İçinde şefkat
İçinde dürüstlük
İçinde inanç
İçinde aşk olan
Vatan isterim…

Sercan Kökel

26.06.2011 02.10

18 Haziran 2011 Cumartesi

Aristo ve Yel Değirmeni

Aristo ve Yel Değirmeni


[Antik Yunan İ.Ö 25 Hipopotamus şehri]


{Aristo bir basına kırlarda dolaşırken ona dogru esmekte olan yel değirmenini görür}

Aristo: O uzaklardan bana dogru kollarını acmıs suratıma yalayan sey de ne öyle... Yoksa içimde dindiremediğim o açlık fırtınası mı yoksa gökyüzünde sorgulayıpta karsımda buldugum o ulu yaratıcı mı? Sen misin o sensen bana fısılda...

{O esnada yel değirmeni rüzgarın etkisiyle daha güçlü dönmeye başlar ve rüzgar sanki birseyler fısıldıyormuscasına Aristo'yu baska dünyalara götürür ve korkar}

Aristo:{Korku dolu bir ifade içerisinde} Evet tanrı dedikleri sen olmalısın evet sensin o, o sensin...

{Bugune kadar tanrı diye inandıgı Yunan Tanrılarına haykırmaya başlar}

Aristo: Duy beni Göklerin tanrısı Zeus duy beni aşkların tanrıcası Venüs duy beni denizlerin tanrısı Apollo ve duy beni yeraltının çirkin tanrısı Ares... Duyun beni...

{Ve hepsi bir arada Aristo'nun karşısına çıkıp }

Yunan Tanrıları : {Hep bir agızdan} Geldik burdayız seni dinliyoruz
Aristo: {Aristo alay edermişcesine bir bakış fırlatarak} Öyleyse beni dinleyin... Siktirin gidin...


Senaryo: Sercan Kökel
Kurgu: Sercan Kökel